Gelincik tarlalarına ne oldu?

“`html

İsa Balcı’nın Eserlerinde Hayatın Gerçekliği ve Mizahın Gücü

Okurlar, İsa Balcı’yı Taze Yasin Davası (2015), Roni (2017), Bisikletçi (2018), İnek (2020) ve Ahmet (2023) adlı eserleriyle tanımaktadır. Yazarın ilk üç eserindeki öyküler, keskin gözlemlere dayanan politik temalar etrafında şekillenirken, İnek eserinin hikayesi Rusya’da geçmektedir. İsa Balcı ile yapılan bir röportajda(1) belirttiği gibi, yazar, edebiyat camiasının topluma yeterince ilgi göstermediğini düşündüğü için bu konuda bir tavır geliştirmiştir. Bisikletçi kitabındaki öyküler, bir çocuğun perspektifinden kaleme alınmış ve bu yönüyle diğer eserlerinden farklılık arz etmektedir. Yazar, çocukluk dünyasının masumiyeti ile kötülüğünü bir araya getirerek, mizahi dilini ve yoğun hüznü ustaca harmanlamıştır.

İsa Balcı’nın öykülerinde en dikkat çeken özellik, çoğu insanın göz ardı ettiği fakat önemli detayları başarılı bir şekilde su yüzüne çıkarmasıdır. Mizahi bir dille birleştiğinde, bu özellik, metinlerin keyifle okunmasını sağlamaktadır. Zor bir durumu anlatırken okurun yüzünde bir gülümseme yaratabilen yazar, daha basit olaylarda bile okuyucuyu kahkaha attırma yeteneğine sahiptir. Klişe gibi görünse de, güldürmenin ağlatmaktan daha zor olduğuna inanıyorum. Günümüzde yaşanan acılar içinde bu kadar güçlü bir mizah anlayışına sahip olmak, yazarı farklı kılmaktadır. Mizah, estetik bir direniş biçimi olarak sıkça başvurulan bir araçtır; ancak bu tür kalemler oldukça nadirdir.

Ahmet, İsa Balcı, 53 s., OKB56 Yayınları, 2024

Balcı’nın bir diğer önemli özelliği ise politik duruşudur. Politika, onun hikayelerinde yan bir unsur değil, esas mesele olarak belirginleşmektedir. Tereddütle bahsedilen isimler, olaylar ve olgular edebi kurgulara dönüştürülerek, gerçekliği edebiyatın imkanlarıyla yeniden yorumlamaktadır. Yazar, toplumda sınıf ayrımının kalmadığını iddia edenlerin aksine, hayata bakış açısının mutlaka sınıf temelli olduğunu ince bir dille ortaya koymaktadır. Yazarın -neredeyse- kimsesiz bir dil kullanması, özellikle İstanbul’un çeperlerinde geçen öykülerde dikkat çekmekte ve küfrü bilerek reddettiği görülmektedir.

İnsan psikolojisinin karmaşıklığı, edebiyat için sonsuz bir kaynak sağlarken; bireylerin yaşadığı çevreyle bağlantısının da göz önünde bulundurulması gerekir. Kapitalizmin egemen olduğu bu çağ, geçmişin alışkanlıklarını yıkarken yeni ritüellerin oluşmasını engellemiştir. Bu bağlamda, insanların entegrasyonuna dair düşünecek olursak, edebiyatın her zaman toplum dinamiklerini canlandırma ya da bir nebze bile etkileyebilme gücüne sahip olması gerektiğini biliyoruz. Ancak 12 Eylül sonrası oluşan apolitik toplum, edebiyatın da dışarıda kalmasına sebep olmuştur. Oysa kitaplar, hafızanın geliştirilmesinde ve toplumsal dinamiklerin yeniden şekillendirilmesinde vazgeçilmez araçlardır.

Okurlar arasında, “İnsan neden daha fazla eser üretmiyor?” gibi eleştiriler dolaşırken, haklı bir itirazla, toplumun gündeminden okurun uzaklaştığını görmekteyiz. Günümüzde ilkokuldan sonrası için kitap okuma alışkanlığı kaybolmuşken, edebiyatın sağladığı derinliği, insanların yaşamına katmak umudu sürdürülmelidir. İşte İsa Balcı’nın öyküleri, bu bağlamda okuyucu nezdinde her kesime hitap edebilme potansiyelini taşımaktadır. Yazar, yalın, gerçek ve yaşamdan beslenen bir anlatım tarzıyla, farklı okur profillerine değerli içgörüler sunmaktadır.

Terry Eagleton, edebi metinlerin değere dair şu ifadeyi kullanır: “Karmaşıklık kendi içinde bir değer değildir.”(2) Özellikle üst düzey eserlerin karmaşık olması beklentisi tüm edebi çevrelerde yaygın bir düşünce olsa da, yalın ve anlaşılır anlatımların daha değerli olabilme olasılığı zamanla göz ardı edilmiştir. Yazar, üslup ve içerik açısından tutarlılık ve bütünlük sağlamaktadır. Anlatılan karakterlerin benzer mücadeleler verdikleri, ortak kaygılar taşıdıkları gibi faktörler metinlerin derinliğini arttırmaktadır. Özellikle Bisikletçi adlı eserdeki öyküler, roman niteliğine dahi ulaşabilir.

Yazarın son kitabı Ahmet(4), “Paramparça olmuş hayatın hikayesi ancak ufak tefek parçalar halinde anlatılabilir.” (Rilke) sözüyle başlamakta ve okuru anlatının parçalı yapısıyla tanıştırmaktadır. Kitabın adı Ahmet olsa da, bu karakterin ismi birkaç kez anılmakta, yazarın içerik yerine biçimsel tercihlere dair bir ironi geliştirdiği anlaşılmaktadır. Balcı, kitaplarında genellikle başlık seçimlerini okuyucunun dikkatini çekme amacına yönelik değil, içerikle ilgil endişelere ve yaşamın karşılaşabileceği durumları sorgulamaya yönelik belirlemektedir.

Ahmet isimli eser, yalnızca sevgilisinden ayrılmış bir bireyin hayatına odaklanmakla kalmıyor; aynı zamanda insanları gözlemleyen bir karakterin perspektifinden yazılmış incelikli ve sürükleyici bir anlatı sunmaktadır. Yazar, metinlerinde hem edebi derinliği hem de ontolojik kaygıları harmanlamakta, gündelik yaşamın yanı sıra politik durumu da ele almaktadır. Metinlerin gedikli yapısı okuru bir sıradanlıktan çekip çıkarmayı hedefliyor.

Ahmet kitabındaki dil ve ifade zenginliği, okuyucuyu düşünmeye sevk eden bir yol izlemektedir. “Yaşam delilikle ölüm arasında bir rüyadır!” gibi ifadeler, derin düşünceleri birbirine bağlarken, gündelik yaşam ve ontolojik temalar arasındaki dengeyi kurmaktadır. Henüz, keşfe çıkmamış cümlelerle dolu şiirsel bir dille, Balcı okuyucusunu düşündürmeyi başarırken, yaşamın absürtlüğüne dair ayrıntıları ustalıkla işlemektedir.


NOTLAR:

(1) https://sugibidergi.com/2021/11/05/isa-balci-cunku-yasam-politiktir/ (Erişim tarihi: 10.10.2025)

(2) Terry Eagleton, Edebiyat Nasıl Okunur, çeviren: Elif Ersavcı, İletişim Yayınları, s.204.

(4) İsa Balcı, Ahmet, Klaros Yayınları, 2023

“`

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir